Bir ülkede hayat pahalılığı arttığında, enflasyon yükseldiğinde en çok o ülkedeki çalışanlar etkilenir. Çalışanların örgütleri vardır, sendikaları vardır, onların öncülüğünde hayat pahalılığını protesto ederler, sokaklara dökülürler, gerekirse genel greve giderler.
Bizde öyle olmaz. Bizde enflasyon yüzde 5 iken, dolar sabitken, ülkenin en istikrarlı, insanların alım gücünün en yüksek olduğu anda bizim “solcular” sokağa dökülür, ortalığı aylarca yakıp yıkarlar. Halkta da hiçbir karşılığı yoktur bu soytarıların.
Bizim “sol”un işçi sınıfıyla, “proleterya” ile organik bağı yoktur. Emekçiler üzerinde hiçbir etkileri yoktur. Nasıl olsun? Bu ülkenin çalışan insanları genellikle başörtülüdür, namazında niyazındadır. Bizim solcularımız İslamofobiktir ve onlardan nefret ederler. Nefret ettiğin insanların başına nasıl geçeceksin de yönlendireceksin?
Pandemiden bu yana ekonomimizin büyük sorunlar yaşadığı aşikâr. Bazı alanlarda enflasyon yüzde 100'e kadar tırmanıyor. Ama Gezi kalkışmasında ortalığı yakıp yıkanlar şimdi ortada yoklar. Çünkü onların bu ülke ile alakaları yok. Onlar “Türk Baharı” adı altında ülkeyi Suriye’ye çevirmeye çalışırlar. Dış destekçileri aylarca “Türkiye Suriye oldu” diye yazdılar. “Türk Baharı başladı” dediler.
Neyse ki halkımızın dirayeti sayesinde bir yalancı bahar yaşayıp Suriye, Cezayir, Tunuz veya Libya’ya dönüşmedik.
Hayat pahalılığı karşısında ölü taklidi yapan “solcularımız” şimdi baba parası ile diploma satın almış, üç kağıtçı bir müteahhit için sokaklara döküldüler.
Namı büyük ODTÜ, sömürücü bir kapitalist için Che posterleri açıp yürüdü.
İşte bizim solun geldiği yer burasıdır.
Ortalık “demokrasi”, “ifade özgürlüğü”, “insan hakları” yaygaralarından geçilmiyor. Ama kimse bizim yiyici belediye başkanlarından hesap sorma hakkımızdan söz etmiyor.
Yargılanmak bir mağduriyet değil bir haktır. Hakkınızda yalan, şaibe çıkarılmışsa yargıda aklanırsınız ve alnınızın akıyla işinize devam edersiniz.
Neyi protesto ediyorsunuz? Birtakım üçkâğıtçıların yargı önünde hesap vermesini mi? Bu mu sizin demokrasiden, ifade özgürlüğünden anladığınız?
Bir de böyle iri iri laflar edenler var. Dünyanın bütün sırlarını çözmüşler. Emir ABD’den gelmiş, bundan sonra böyle olacakmış, yeni dünya düzeni buymuş falan. Arkadaşım, sen bu ülkenin kaynaklarını yağmalamışsın, ABD’ye ne bundan? Sen burada hesap vereceksin.
Seçime daha 2 yıldan fazla zaman varken, ekonomi sorunluyken iktidar neden bir sorun daha açsın başına? Piyasalar sarsıldı, dolar fırladı.
Birisi, iki buçuk yıl sonra yapılacak seçim için aday olmuş ama kendini cumhurbaşkanı sayıyor, engellendiğini düşünüyor.
Neymiş? Adaylığını seçimle belirleyecekmiş, ortaya bir değil iki sandık koyacaklarmış? Ne ile ne arasında seçim yapıyorsunuz? İkinci bir adayınız yok ki neyi seçiyorsunuz?
Ama CHP buna alışıktır. 23 yıl karşısında ikinci bir partiye izin vermemiş ama yine de her dört yılda bir seçim soytarılığı yapmıştır. Alışıktır onlar böyle palavralara.
Cumhuriyeti kurmakla öğünen bir parti şimdi bir üçkâğıtçının peşine düşmüş, onu aklamaya çalışıyor.
Yahu biz ne zaman düzgün bir muhalefet göreceğiz? Hiç mi kısmet olmayacak bize akıllı muhalefet?