2024 yerel seçim sonuçları açıklandıktan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan bir balkon konuşmasıyla ilk değerlendirmeyi yaptı. Lafı evirmedi, çevirmedi, kimseyi suçlamadı, sorumluluğu doğrudan üzerine aldı:
"31 Mart seçimleri son 22 yıldaki 18. sandık imtihanımız oldu. Evelallah bundan sonra da başararak yola revan olacağız. Maalesef yerel seçim imtihanında umduğumuz neticeyi alamadık. Her olanda hayır vardır. (…) . Elbette yerel bazda yaşanan bu gerilemelerin sebeplerini ayrıca masaya yatıracağız. (…) Sonuçları açık yüreklilikle değerlendireceğiz. Özeleştirimizi cesaretle yapacağız. Kaybettiğimiz, geriye düştüğümüz her yerde sebepleri çok iyi tespit edecek ve gerekli müdahalelerde bulunacağız. (…) Hiçbir surette milletimizin kararına hürmetsizlik etmeyeceğiz. Milletle inatlaşmaktan, milli iradeye rağmen hareket etmekten, milletin takdirini sorgulamaktan bugüne kadar olduğu gibi yine uzak duracağız."
Dedi ve ekledi: "Yerel yönetimlere desteğimiz sürecek."
Şimdi atanan kayyumlar nedeni ile AK Parti’nin CHP’li belediyelere karşı operasyonlar düzenlediği algısı yaratılmak isteniyor.
Oysa yerine kayyum atanan tek CHP belediye başkanı Ahmet Özer’dir ve herhalde kendisinin gerçekten CHP’nin belediye başkanı olduğuna bizzat CHP’liler bile inanmaz.
Yerlerine kayyum atanan DEM’li belediye başkanları ise zaten ne yaptıklarının farkındalar. Sırtlarını kimlere dayadıklarını da gizlemiyorlar. Onlar için “Hayır efendim, onlar öyle değil, hepsi cici çocuklar” diyen ise sadece CHP yöneticileridir.
CHP’li belediyelere çelme mi takılıyor?
1994’ten itibaren iki dönem İBB Başkanlığını yapan Sayın Erdoğan Türkiye’de belediye faaliyetlerine nasıl “posta konduğunu”, nasıl “takozluk edildiğini” en iyi bilen kişidir, çünkü yaşayarak öğrenmiştir. Ayrıca bilir ki bu tür çelmeler belediyeleri zayıflatmaz, tam tersine halkta o belediyelere karşı sempatiyi artırır. Halkımız her zaman mağdurun yanındadır.
CHP belediyeleri mağdur mu bırakılmaktadır?
Geri dönüp bakarsak, AK Parti, daha önce AK Parti belediyelerine yapılan “önlemelerin” hiçbirini CHP belediyelerine yapmamaktadır. Ne İmamoğlu’nun “ahmak” davasının, ne de konserlere ödenen milyonların soruşturulmasının AK Parti ile doğrudan bir ilgisi vardır.
Hatta öyle ki deprem felaketinde en çok yara alan illerin başında olan Adıyaman'ın Belediye Başkanı Abdurrahman Tutdere, katıldığı bir televizyon programında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'a şehre yönelik çalışmaları nedeniyle teşekkür etmiştir.
Yine CHP'li Gölbaşı (Adıyaman) Belediye Başkanı İskender Yıldırım, bölgenin yeniden inşası konusunda Bakan Murat Kurum'un bilgilerini aldığını belirterek, "Bakanımızın ilgisinden dolayı kendilerine teşekkür ediyorum. Hiçbir ayrımcılık görmedik" demiştir.
Fakat bunları CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’in hiçbir konuşmasında duymayız. Özer şu anda DEM belediyelerinin “direniş kampanyasına” katılmış görünmektedir.
Peki bunun bizzat CHP seçmeninde karşılığı var mıdır?
PKK ile iltisaklı olduğu belgelenen belediyelere kayyum atanması özelde CHP seçmeninin, genelde Türk halkının öncelikli sorunları arasında mıdır?
Özgür Özel DEM avukatlığına soyunurken bunları düşünmüş müdür?
Ben, yerel seçimlerin halkın nabzını genel seçimlere göre daha iyi tuttuğunu düşünürüm. Çünkü ortada somut hizmetler vardır veya yoktur. Yoksa çöpler toplanmaz, sular akmaz, toplu taşıma çalışmaz vb. Halk da bunun faturasını doğrudan belediye başkanına keser.
Fakat son zamanlarda CHP’yi birinci parti gösteren anketler yerel ile değil genel ile ilişkilidir.
İşte Sayın Cumhurbaşkanının özeleştirisi de bununla ilgilidir:
Soruyorum, şu haliyle CHP’ye bakıp da umut görebilen tek vatandaş var mıdır acaba? Hırsları boylarını aşan belediye başkanlarına bakıp ülkeyi bunlara emanet edebileceğine inanan biri var mıdır? Belediye başkanlarına bakıp da bunlardan birine ülkeyi emanet edebileceğini düşünen var mıdır acaba?
"CHP nasıl bu kadar oy alabiliyor? Nasıl bu kadar belediye kazanabiliyor? Açık konuşmak gerekirse bunun müsebbibi AK Parti olarak biziz. Belediye imkanlarını terör örgütüne verenler, hırsızlar da kendilerini yargının huzurunda bulacaklar. Geçtiğimiz günlerde konserler üzerinden ortaya saçılan yolsuzluklar buz dağının sadece görünen kısmıdır. Halkçı belediyecilik sloganı adı altında nasıl soygun düzeni işletildiğini göreceğiz.
Evet, son günlerde halkın CHP’ye teveccühü, yerel yönetimlerdeki başarıları (başarısızlıkları) ile değil, ülkenin içinde bulunduğu genel ekonomik kriz ile ilgilidir.
Ancak hükümet etmek bir anlamda nöbet tutmaktır. Sizin nöbetinizde olan şeylerden siz sorumlusunuzdur. “Ama ben yapmadım” diyemezsiniz. Fatura her zaman size çıkar. “Dünyada da kriz var” makul bir argüman olsa da siyasette çok para etmez.
Sayın Cumhurbaşkanının bunun pekâlâ farkında olması oldukça sevindiricidir. Elbette CHP yerel yönetimlerinin yolsuzlukları araştırılmalı, belgelenmeli ve kamuya açıklanmalıdır. Onların da “Bu konserler Milli Bayramlarda veriliyor, onun için sorgulanıyor” gibi saçmalıklarına yüz verilmemelidir.
Uğur Mumcu’nun bu günlerde “solcularımız” tarafından pek de hatırlanmayan bir sözü vardır:
“Bu memlekette banka soyarken kar maskesi, ülke soyarken Atatürk maskesi taktılar.”
Muhalefetin bu maskesi düşürülmelidir.
Ama, asıl önemlisi iktidarın, CHP’nin başarısı gibi görünen oy artışını kendi eksikliklerinin bir sonucu olarak görmesidir ve Sayın Cumhurbaşkanının “Bunun müsebbibi biziz” şeklindeki saptaması umut vericidir.
İktidarın önündeki yol hayli engebeli ve sarptır ama bunun farkında olması da iktidarın en büyük artısıdır.