Zaman-mekân-insan üçgeninde Ömer Hayyam, Selçuklu Devleti’nin Türkçe konuşulan ve özgürlüklerin olduğu bölgesinde; tasavvuf ve mistisizmin ruhunda yeşermiş, korunmuş, büyümüş, çiçek açmış bir bilm adamı..
Ömer Hayyam sadece bu gezegendeki akılalmaz hayatın bilmeceleri karşısında şaşkınlığını ifade eden ve hüsrana uğramış bir şair olarak değil, karanlığın güçlerine karşı felsefi ve şiirsel olarak direniş gösteren de bir düşünürdür.
Hatta bazıları onu, doğaüstü varlıkların varlığını inkar eden, kafir ve özünde olmayan bir şekilde hümanist olarak da resmetmiştir.
Bu eserler daha çok ikinci el hikayelere ve yanlışlıkla ona atfedilen birçok dörtlüklerinden oluşan varsayımlara dayanır. Bütün bunların sonucunda neredeyse gerçeği ile arası epey açılmış efsanevi bir Ömer Hayyam tipi yaratılmıştır.
ÖMER HAYYAM
Ömer Hayyam günümüz siyasi İran’ın değil, Fars edebi dili ve coğrafyasının şair ve bilim insanıdır. Yaşadığı dönem Selçuklu Devletinin yıldızının parladığı zamandır. Her ne kadar Türk olduğunu söyleyemesek de, Mevlana gibi bizimdir ve bizdendir.
Selçuklu Sultanlarının yüzünü görmüş, devletin himayesi altında Ömer Hayyam olabilmiştir. Geçmişe bakıldığında siyasi İran’ın bilimsel ve edebi tarihlerinde ne bir matematikçi ne bir filozof ne de bir şair Ömer Hayyam yoktu.
Ancak oryantalistler, Ömer Hayyam’ın üzerine serpilmiş ölü toprağını 1859’da süpürünce ve dünyaya inci gibi parlaklığını gösterdiklerinde İran kısmen zorunlu olarak onu bir değer olarak sahiplendi.
Batı’da bir değer haline neredeyse yüzyıldır gelmişti ve hazır olanı sahiplenmek daha kolay oldu. Diğer yandan aslen Ömer Hayam, yerleşik siyasi ve ideolojik bir coğrafya olan İran’ın değil, Fars dilinin ruhunun yaşadığı Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan bir zihinsel edebi dilin süzülmüş haliydi.
İlginç olarak İran, 1979 devriminden sonra Ömer Hayyam'ın rubailerinin yasaklanmasına da tanık olunmuştur. Bu siyasal İslam'ın yükselişine ve karşıt görüşlere artan hoşgörüsüzlüğüne işaret ediyordu.
Yasak, İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi (1997-2005) döneminde büyük ölçüde kaldırıldı. Daha sonraları ise iki binli yılların başında Ömer Hayyam, İran devleti tarafından batıl inançlara ve cehalete karşı savaşan dini bir figür olarak tasvir edildi.
TARİHE GEÇEN BİR FİLOZOF
Aslında uzun zamandır dünyadan siyasi olarak dışlanan İran, Batı'nın Ömer Hayyam sevgisi ve ilgisinden yararlanarak, kendine pay çıkarmaya çalıştığı söylenebilir. Bu konuyu en iyi anlatan kısa ve kayıtlarda olan bir yaşanmışlıktır.
İran'lı Muzaffereddin Şah (1853-1097) Avrupa’da dolaşırken, Londra’da bulunduğu sırada, Londra Ömer Hayyam Derneği, Fars dilini bilen üyelerinden bir heyet oluşturarak şahın yanına gitmişlerdi. Şahtan, Ömer Hayyam’ın Nişabur’daki mezarı üzerine bir türbe yapılması için izin istemişlerdi.
"BU ÖMER HAYYAM NE NESNEDİR"
Heyet, Ömer Hayyam’ın uluslararası değer ve saygınlığını anlattıktan sonra, İran şahı yanında bulunan danışmanına dönüp "Ağa! İn Omar Heyyam çi çizest?” yani “Bu Ömer Hayyam da ne nesnedir ağa?" diyerek Ömer Hayyam'ı ne kadar bilip sahiplendikleri net olarak tarihe geçmiştir.
Ömer Hayyam'ın bir filozof-matematikçi-astronom olarak tanınmasına ve Rubaileri Farsça konuşanlar arasında çok sevilmesine rağmen, FitzGerald'ın Rubaiyat’ının popülerleşmesi yoluyla Batı'da bir kitle geliştirmeden önce Hayyam, geleneksel olarak en önemli Fars şairlerinden biri olarak kabul edilmemişti.
Fars edebiyatı, felsefesi, maneviyat ve din kanonunun merkezinde yer alan yine aynı coğrafyadan gelerek Anadolu’da çiçeklerini açmış olan şair Mevlana idi.
Takip eden yüzyıllarda, Ömer Hayyam'ın bilimsel çalışmalarının İslam dünyasında tanınması, 14. yüzyılda tarihçi İbn Haldun'un onu tarihin en büyük geometri uzmanı olarak övmesiyle anlaşıldı. Geometrici/cebirci Ömer Hayyam, 1742'de Avrupa'da bilinmesine rağmen, Latince tercümelerinin gölgesinde yine her zamanki gibi sanki biraz da istekli, gizli sessizliğinde kaldı.
"BELİRLENİMCİLİK..."
Ömer Hayyam, felsefe konusunda da günümüzde bile hala tartışma konusu olan konularda kitapçıklar yazdı. Belirlenimcilik ve özgür irade, birlik ve çokluk sorunları, varlığın mı yoksa özün mü önce geldiği felsefi sorunları ile boğuştu anlaşılmaktadır. Ruabilerinden geriye felsefi yazıları okunduğunda bir şekilde birbirinin eksikliklerini tamamlar nitelikte oldukları anlaşılmaktadır.
Bütünüyle bakıldığında, Ömer Hayyam'ın dünya görüşü dönemimin veya daha önceki filozofların dünya görüşü değildir. Ne dindar ne de dinsizdi, ama bu ayrımda yerinin Araf'ta olduğu söylenemez, söylense bile bulunduğu yerden memnundur. Kendine göre tüm dünya görüşleri unsurlarını kapsayan daha geniş bir bakış açısı geliştirmiştir.
Bu hem felsefe hem de tasavvufi içermekteydi ama ikisinin de toplamından çok daha fazlasını ima eder durumdadır.
Ancak, onun evrensel ününe yol açan esrarengiz rubaileridir ve aslında onlar Ömer Hayyam’ın zihnin dışarı yansımasını gösteren pamuk şekerleridir; bir o kadar tatlı ama ele alınca hemencecik şekli değişebilecek kadar da narin.
DEVAM EDEN HİKAYE...
Günümüzde Fars şairi olarak bilinen, aslında Selçuklu Türkleri Saraylarında Ömer olarak büyümeye başlayan ve değer verilen, filizlenen ve meyvelerini veren Ömer Hayyam hikâyesi bütün hızıyla, biraz da sessizce devam ediyor, tıpkı kendi zamanındaki sessizliği gibi…
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış